Yaratmadığımız bir hayatı hayal edemiyorum. Hayat dururdu gibi geliyor. İnsanlar tarihin eski zamanlarından beri hep gelişim, ilerleme odaklı, yeniliklerin peşinde. Günümüzde doğaya dönme arzusu bile bir yaratım. Döngüler döngüleri doğuruyor. İnsan gelişmek istiyor ve yeni temalar yaratılıyor. Bizler de bu temalara uyan, bazen de temalara uygun görünen ama içte marjinal hayatlar yaratıyoruz.
Bu hayatlar içinde içimizde boşluk hissi yaratan, daha fazlası olduğunu bildiğimiz bir alan var. Bu alana ulaşmamak bizi solgun, durağan, sessiz hale getiriyor, mükemmel hayatlarımız varmış gibi rol yapmaya itiyor. Kendimizi bir yere kadar kandırabiliriz. Bu boşluk, işimizden, eşimizden, arkadaşımızdan kaynaklı zannediyoruz. Bir miktarı doğru, etrafımızda hep gelişmek isteyen, bizi destekleyen, yaptıklarımızı anlayan insanlar olsaydı hayat çok daha kolay olurdu.
Düşündüğümüz gibi olmamasının sebebi, yaratımlarımızın cinsel enerjimizden gelmemesi aslında. Bizler enerjimizin ne kadar tekil, özel ve değerli olduğunu anlayabilsek, ona kıymet verirsek yarattığımız her şeyin değerine de bu yansıyacaktır. Biz bu enerjiye sahip çıkmadığımız sürece, etrafımızdaki kimse değer vermez. Yarattıklarımıza değer vermezsek, bu değeri dışarıdan göremeyiz, dişi enerjimize güvenmezsek silik bir enerjide kalırız...
Cinsel enerji derken, hem cinsellikten hem de bizi ayık tutan, motive eden içsel enerjiden bahsediyorum. Hani o çocukça, spontane yaratımlar yapan, bunu da neşesiyle, gülümsemesiyle ortaya koyan o enerjiden. Hata yapmayı göze alan ve hatalarına gülen o doğal enerjiden bahsediyorum. Bence bu yaratıcılık enerjisi ve evet, cinsel hayatımızın da yansıması. Bir kadın düşünün; hayatını görev gibi yaşayan, robot gibi bir hayatı olan, buna razı gelen. Bir de başka bir kadın düşünün... Girdiği ortamın enerjisini yükselten, dişinin o kıvrak zekası ve coşkusuna sahip, özgür. Hangisinin cinsel enerjisi yüksektir? Hangisi cinselliği özgürce yaşamaya daha yatkındır?
İnsanların eski zamanlardan günümüze, her zaman gelişmeye odaklı yaşamları var ya... İşte biz de enerjimizi kullanarak kendimizde bu evrimi yaşamaya hasretiz. Kadınların gelişimi belirli alanlarda durdurulduğu için, cinsel enerjimizin ve yaratıcılığımızın hakkını veremiyoruz. Bunun değişme zamanı geldi.
Ama nasıl?
Derim ki, hiç korkmadan kendinizi ifade edin. Gülünç, yanlış ve ya doğru olmayı düşünmeden... Siz yargılamayın ki, başkalarının yargılamasını düşünmeyin. Mükemmel fikri beklemeden, elinizdeki fikirle, hisle, düşünce ile yola çıkın. Fikrinizin, coşkunuzun özgürce evrilmesine fırsat verin. Cinsellikte de, nasıl olacağını düşünmeden, kendinizi bırakın. Bir dişinin bazen de anda kalmak dışında bir görevi yoktur.
Bunu hatırlamak için sizi dans ettiren müzikler dinlemeye ve bu konular hakkında kaynakları okumaya davet ediyorum.
Aşağıdaki müzik, bana tam da bu bahsettiklerimi çağrıştırdı. =)
Comments